Bira sözcüğü, yüksek ihtimalle, içeceğin hammaddesi olan arpanın İbranice karşılığı ‘bre’ fiilinden türedi. Latince ‘içmek’ anlamına gelen ‘bibere’ fiili de biranın etimolojik kökeni için önerilen kelimelerdendir. Yapım tekniği, Sümerlerin Mezopotamya’nın alüvyal ovalarına gelişinden çok öncesine dayanan erken bir teknolojik başarıdır. Köklü geçmişi, Mezopotamya’da, devletin yükselişinde, kilit rol oynadığına dair görüşlerin ortaya atılmasına bile neden olmuştur.
MÖ 4’üncü binyılın başları Mezopotamya kültür tarihi açısından bir kırılmadır. Bu dönemde hüküm süren iklim değişiklikleri, su seviyesinde dramatik bir düşüşe yol açarak verimli ovada, yani MÖ 3’üncü bin yılda, dönüşen alanın merkez ve güney kısımlarında, Sümer şehir devletleri olarak adlandırılan yerleşimlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu gelişme, toplumun farklı sosyal sınıflara ayrılmasını ve büyüyen yeniden dağıtım ekonomisinin kontrolü için çivi yazısının kullanımını zorunlu kılar. Mevcut verilere göre ilk olarak Sümerler tarafından icat edildiği kabul edilen bu yazı sistemi, bir süre sonra Akad, Asur, Hitit dillerine uygulanır. İşte bira ile ilgili ilk bilgiler, bu yazı geleneğinin en eski metinlerinden gelmektedir. Sümer belgelerinde KAŠ, Akad kaynaklarında ŠIKĀRU olarak ifade edilen biranın komşu Hititlerdeki karşılığı olarak ‘šeššar’dır. Bu sözcüğün yanı sıra Hitit metinlerinde geçen ve bira çeşitlerini ifade ettiği düşünülen pek çok sözcük vardır. Örneğin, Akadcası PĪHU olan DUG. KA.GAG (.A), düşük kaliteli bira olarak tercüme edilir. KAŠ.LÁL’ın ballı, bal birası/tatlandırılmış bira olması muhtemeldir, KAŠ hulhul– da bir bira çeşididir. Sözcüğün geçtiği bir metinde, bunların kızartılmış koyun ve keçi eti, ekşi peynir, mayalı ekmek, şarap yanında tanrılara sunulduğu yazılıdır. Hitit metinlerinde, bira ile ilgili terminoloji bunlarla sınırlı değildir: Bira hammaddesinden elde edilen bira ekmeği BAPPIR, bira baharatı/katkısı DIM4.BAPPIR, bira ekmeği NINDA. KAŠ; bira imalatçısı, LÚ SIBU, LÚ LUNGA, bira sunan erkek/kadınlar için kullanılan ŠAL/LÚ KURÚN. NA, LÚLUNGA, kilerci başı, saki LÚ , bunlardan bazılarıdır. Yine birayı depolamak veya içmek için kullanılan kaplar arasında ibrik KUKUB, demirden ibrik/kase GAL/aššuzeri-), tapišana-, altından halwani- kabı, tupanzakiKULLU, KA.GAL.A, LAHTAN, GÌR.GÁN, MUD4, NAMMANTU, HAB.HAB, gümüş güğüm (ZA.HUM), bira kabı DUG. KAŠ., gümüşten iškaruh-,huppar-,hupuwai,palhi-,dalaimi-,harši-, riton (BIBRU), bira dağıtmak ya da tedarik etmek için kullanılan (DUG. KAŠ ašnummaš), libasyon kabı (išpantuzzieššar), tapišana-, gümüş kâse eruhi- kabı, tuhgapi-, bakırdan kantašuwalli-, kepçeye benzeyen hanišša-, ölçü kabı olarak tahaši- ve wakšur sayılabilir.
Hitit metinleri, eski biracılık uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgiler vermese de Anadolu’nun da içinde yer aldığı eski Yakın Doğu kültür coğrafyasındaki bira üretiminin, benzer yöntem ve tekniklerle yapıldığını söyleyebiliriz. Bu dönemin bira imalatı ile bilinenlerin önemli kısmı, arkeolojik buluntulardan gelir. Arkeolojik örneklerin kalıntı analizleri, eski fermente içeceklerin orantılı bileşenlerini tam olarak yansıtamasa da içeriklerini aydınlatmaktadır. Şu an için Hitit biracılığında, odak noktası konumundaki yerleşim, Kuşaklı/Šarišša’dır. Hitit başkenti Boğazkale/Hattuša’daki merkezi tapınak bölgesinde de Šarišša’dakine benzer bir demleme kitinin parçaları bulunmuştur. Daha güneyde Fırat vadisi boyunca, Tell Baz yerleşimlerinde bira üretimi, kimyasal analizlerle bilinir. Ayrıca Ugarit dahil diğer yakından ilişkili siteler, destekleyici metinsel bilgilerden oluşan zengin bir külliyat sağlamıştır.
Šarišša’da ele geçirilen seramik kaplar, her biri ortak bir toplama kabına sahip altı ana kaptan oluşan, büyük ölçüde aynı standart boyutta iki demleme kitidir. Ezme işlemi büyük olasılıkla büyük küplerde gerçekleştirilmişti. Bir demleme kiti, tabanındaki küçük delik ve bağımsız bir toplama kabının üzerinde asılı kalmasına izin verecek yan kulplarla ayırt edilmektedir. Yoğun posalı bu biraların bir kısmı, doğrudan fermantasyon kaplarından yeşil kamışlarla (Sümerce adı GI A.DA. GUR/ŠULPU, Hititçe adı ummiya-/nata- ) içilmiş, diğer biralar olasılıkla, olgunlaşma ve daha sonra tüketim için bir kenara bırakılmıştı. Tahılları ve diğer kuru katkı maddelerini ölçmek için muhtemelen çeşitli küçük sığ kaplar kullanılmıştı. Küçük sürahilerin ise su, bal likörü veya bira için sıvı dağıtmak üzere kullanıldığı tahmin ediliyor.
Šarišša’daki bira üretiminde kullanılmış tahıllara göz atıldığında, iki sıralı arpa, açık ara en yaygın olandır ve geriye kalan toplam tohumların yüzde 98’ini oluşturur. İmalatın yapıldığı alanda bulunan arpa taneleri, sahanın diğer alanlarındakilere kıyasla olağanüstü büyüktür, bu da bunların özel olarak amaca göre seçildiğini düşündürür. Buradaki en yaygın buğday türü Emmer iken, başkent Boğazköy-Hattuša’da Siyez fazladır. Daha doğuda, Fırat vadisi boyunca, kuzey bölgelerde de buğday önemli ölçüde daha yaygındır. Bu fark muhtemelen, arpanın tarım bölgesinin güneyinde uygulanan sulu tarım için daha uygun hale getiren nispi tuza dayanıklılığından kaynaklanmaktadır.
BİRA, PROTEİN KAYNAĞI OLARAK TEMEL GIDA MADDELERİNDEN BİRİDİR
Arkeolojik belgeler bir kenara bırakılıp filolojik belgelere göz atıldığında, dönemin Anadolu’sunda bira üretimi için öncelikle arpa, Emmer veya darı gibi tahıl türlerinin ıslatıldığı ve malt haline getirildiğini söyleyebiliriz. Maltın kurutulması veya kavrulması ile mikrop uçlarının oluşmasının önlenmesinin amaçlandığı açıktır. Hititler buna tepsu- ‘çimlenemeyen/kuru’ ve hassalar NU.GÂL ‘doğamayan/çimlenemeyen’ adını vermişlerdi. Ezilen/öğütülen malt, ekşi maya ile karıştırılarak bira ekmeği (NINDA.KAŠ, BAPPIR) haline de getirilmişti. Yazılı kaynaklar, küçük Demir Çağı krallıklarından Romalılara, Anadolu halkları içinde bira ile en fazla ilgisi olan uygarlığın Hititler olduğu yönünde bilgiler verir. Bira, bir protein kaynağı olarak ekmek ve etin yanında temel gıda maddelerinden biridir. Hitit kralı, I. Arnuwanda ile Batı Anadolu’da hüküm süren vasal kral Madduwatta arasında geçenlerin, Hitit kralının ağzından anlatıldığı, bir çeşit iddianame niteliğindeki metinde kralın babasının, yığınlarca tohum, bira, şarap, malt, bira ekmeği, peynir vererek Madduwatta ve ailesini ölümden kurtardığı anlatılır.
BİR RİTÜEL SIVISI OLARAK BİRA
MÖ 2’nci binyılın ortalarından sonlarına kadar Orta Anadolu ve Kuzey Suriye’nin geniş bölgelerine hükmeden Hitit Krallığı için bira, birçok törensel ve dini etkinlikte merkezi bir rol oynadı. Bira ile birlikte Hitit metinlerinde en çok sözü edilen alkollü içecekler şarap ve belki de şarapla karıştırılmış bir bira türü olan marnuwan(t)-’dı. Marnuwan(t)- kelimesi marnu-/mernu- ‘yok olmaya neden olmak, yok etmek’ fiilinin isimsel bir biçimi olarak kabul edildiğinde, ‘içeceğin kötülükleri yok edebilme gücü’nü vurgulamak için bu isimlendirmeye gidilmiş olabilir. Hatta bir metinde marnuwan(t)– ile ‘kötü olan şey yok olsun’ ifadesi aynı cümle içinde kullanılmıştır.
Biranın ritüel sıvısı olarak kullanımına ilişkin bir örnek için Luwi şehri olan Ištanuwa’da Fırtına Tanrısı ve Güneş Tanrıçasının onuruna düzenlenen bir şenliğe bakabiliriz. Bu şenlikte baş tanrı-tanrıça dışındaki başka tanrılar için hazırlanan ritüellere de yer verilmiştir. Bu tanrılardan biri Telipinu’dur. Telipinu için yapılan ritüelin anlatıldığı Luwice-Hititçe çift dilli metinde, A. ZU rahibinin bir çeşit iğne/toplu iğne ile yaptığı ritüel oldukça ilginçtir. Ritüelde, rahip, iğneleri bira ekmeğine, kendisine ve katılımcılardan önde oturanlara batırmaktadır. Yine Luwi şehirlerinden Hupišna ve Kuliwišna’nın tanrıçası olan Huwašana için düzenlenen şenliğe dair metinde ritüel sırasında Huwašana rahibelerinin sesli serenatlarının eşliğinde bira libasyonu yapan rahip, ardından tanrının/tanrı heykelinin başına, kült görevlilerine ve katılımcılara küçük dallarla vurur. Bir Hitit prensi için düzenlenen erginlenme/ geçiş ritüelinin aktarıldığı metinde ise prensin 12 SANGA rahibi ve 12 çiftçi ile yemek yediği, değirmen taşında tahıl öğüttüğü ve kör bir adamı soyup dövdüğü anlatılır. ‘Rahip ve çiftçilerle yenen/paylaşılan yemek’, prensin, din ve ekonomide oynadığı/ileride oynayacağı rolü sembolize ederken ‘değirmen taşında öğütme’ tarımsal verimlilikle ilişkili tanrıların adaklarının ve bayramlarının ihmal edilmemesi gerektiğine vurgu yapar. ‘Bir körü soyup dövme eylemi’ de prensin inisiyasyonu çerçevesinde yorumlanabilir. Eylem, eğer bir ikame ritüelinin parçasıysa, kör ve çıplak kişi, muhtemelen prensin hayatı boyunca maruz kalabileceği zorlukları temsil etmektedir. Bu durumda körün maruz kaldığı dövülme durumu (ya da ritüel şiddet) prensin, bu duruma düşmesini önlemek için yapılan bir harekettir. Aynı ritüelin bir kısmında, KAR.KID kadınlarının prensi yatırdığı, başının ve ayaklarının iki yanına ikişer ekmek koyduğu ve bira ile prensin etrafına daire çizdikleri yazılıdır. Dört gün sürdüğü anlaşılan bu ritüelde sunulan ve kullanılan tek içki biradır.
ADAKLAR TANRILARA ŞAFAKTA GÜNEŞ DOĞMADAN SUNULUR
Hitit büyü ritüellerinde, ‘kötü dil/söz/iftira’yı sembolize eden dil şeklinde figürler/figürinler vardır. Bu figürinler, kil, hamur veya balmumundan yapılmış olmalıdır. Šehuzzi adındaki büyücünün, büyülenmiş bir kişiyi iyileştirme ritüelinde, Šalwana çamuru, karınca çamuru, nehir kıyısı kili, tüm tohumlar, malt ve bira ekmeğinin öğütülerek kile karıştırıldığı, ardından ağız ve dil figürinlerinin yapıldığı yazar. Bir yapı inşası sırasında gerçekleştirilen kurban ritüelini konu edinen metinde, ev sahibinin, sunağın önünde 3 kezgerçekleştirdiği bira ve şarap libasyonundan bahsedilirken; siyah bir köpek yavrusunun kurban edildiği başka bir ritüelde uygulayıcının, ölü yavruyu gömerek hastanın necasetini de gömmeye çalıştığı anlaşılıyor. Bu ritüelde, köpek yavrusu muhtemelen, yer altı tanrılarını yatıştırmak için seçilmiş görünüyor. Köpek yavrusunun dışında, tanrılar için hazırlanan diğer adaklar arasında somun ekmek, bira, siyah kuzu ve siyah oğlak vardır. Bu adaklar tanrılara şafakta, güneş doğmadan sunulur. Bu türden diğer bir ritüel, orduda, salgına karşı gerçekleştirilir. Bir adet keçi, domuz ve köpek yavrusunun Heptad için kurban edildiği ritüelde üç kez bira ve şarap sunulur.
Hitit panteonunun hastalık/şifa tanrıçası Išhara’dır. Tanrıça ile ilgili bir metinden Išhara’nın hastalık isabet ettirdiği birinin ölmesi durumunda ölen kişinin ruhu için ekmek ve bira sunulduğu anlaşılıyor. I.Šuppiluliuma döneminde Anadolu’yu etkisi altına alan Mısır kaynaklı veba salgını sırasında karargahtaki salgını sona erdirmek için Ašhella tarafından icra edilen ritüelin amacı, düşman sınırına bırakılan ekmek, bira, tanrılar için hazırlanmış koçlar ve vekil tayin edilen bir kadın aracılığıyla hastalığı, Hatti ülkesinden uzaklaştırmaktır. Biranın, ritüellerdeki kullanımına ilişkin çarpıcı örneklerden biri de Hitit kraliyet ailesinin cenaze törenleridir. On dört gün süren törende, büyü ritüelleri geniş yer tutar. Törenin ilk gününün karakteristiğini, henüz yakılmamış olan cesedin başındaki kurbanlar, kişinin kaybından dolayı yaşanan üzüntü ve tutulan yas oluşturur. İlk gün, ölenin hayvanlar tarafından çekilen bir araba ile yakma yerine götürüldüğü ve yakıldığı gündür. Törenin ikinci gününde ise görevli kadın ceset yakma yerine gelerek yanan ateşi bira, şarap ve walhi içeceği ile söndürmektedir.
TANRIYI İÇMEK/TANRIYA İÇMEK YA DA TANRININ KUPASINDAN İÇMEK
Ritüel metinlerin dışında, biranın bahsinin edildiği başka belgeler de vardır. Örneğin, Illuyanka Miti’nde, Tanrıça Inara tarafından hazırlanan ziyafette, yılan Illuyanka’nın kendinden geçmesi için sunulan içecek biradır. Bira, o kadar büyük ölçekli kaplarda sunulmuştur ki kendinden geçen yılan ve yavruları deliklerine geri dönmek istemezler. Yine alkolün korkuyu ve kaygıyı bastırıcı etkisi Appu ve İki Oğlu Masalı’na yansır. Güneş Tanrısı, çocuk sahibi olamayan Appu’yu karısına yönlendirir ve öncesinde içmesini salık verir. Bir başka Hitit miti olan Kaybolan Tanrı Telipinu’da bira, kızgın tanrının hiddetini sakinleştirmek için hazırlanan ritüelde kullanılır. Yine Hedammu mitinde, Ištar, Hedammu’yu, hazırladığı bir çeşit iksir ve bira ile kendinden geçirir.
Hitit metinlerinde sıklıkla kullanılan, bira-şarap ya da başka alkollü içeceklerle gerçekleştirildiği anlaşılan; fakat Hitit dilinde ve kültüründeki karşılığı üzerine görüş birliğinin sağlanamadığı özel ve ilginç bir ritüel de ‘tanrıyı içmek/tanrıya içmek ya da tanrının kupasından içmek’tir.
İÇİLEN TANRI DEĞİL, TANRININ ONURUNA İÇİLİR
Emil Forrer, Hans G. Güterbock, Yağmur Heffron ve Fatma S. Erbaşı’ya göre içilen, gerçekten de tanrının kendisidir ve eylem tanrı ile bütünleşmek amacıyla gerçekleştirilir. Zaten eylem, Hitit kültürüne yabancı değildir çünkü cenaze törenlerinde de benzer bir mantıkla ‘ölünün ruhu’ içilir. Jaan Puhvel, Onofrio Carruba, Maciej Popko, Craig Melchert ve Oğuz Soysal’a göre içilen tanrı değildir, tanrının onuruna/şerefine içilmektedir. Annelies Kammenhuber ve Erich Neu’ya göre ‘tanrıyı içme’, ‘tanrı kupasını içme’ ifadesinin kısaltılmış halidir. Bu içme eyleminin nasıl bir nesne ile gerçekleştiği de önemlidir. Bunlar GAL ve BIBRU kaplarıdır. GAL, Sümerceden alınmış bir sözcüktür ve Hititçe karşılığı zeri ve teššummi– , Akadca karşılığı DUG KAZU olan bir çeşit kadehtir. Akadça bir sözcük olan BIBRU ise genellikle zoomorfik biçimde yapılan kapların genel adıdır ve Eski Yunanca kökenli riton sözcüğüne denk düşer. Hitit tarihi ve kültürü üzerine çalışan birçok araştırmacı BIBRUların, tanrılar onuruna düzenlenen şenliklerde kullanılan kutsal kaplar olduğu yönünde hemfikirdir. Bu kapların morfolojisini oluşturan hayvanlar da tanrılarla doğrudan ilişkilidir. Bundan dolayı kapların içindekinden ziyade kendisinin tanrıyı simgelediğini düşünenler de vardır.
‘Tanrıyı içme/Tanrıya içme/Tanrı Kupasından içme’ biçiminde tartışılagelen bu sembolik davranışın filolojik boyutu hassas olmakla beraber ifadelerin, her birinin anlamsal çerçevesi aynı soruyu gündeme getirir: Bir tanrıya neden içilir? Bir tanrıya neden içilir? Tanrı kupasından neden içilir?
Hititlerde, kraliyetin organize ettiği resmi şenlikler ve kraliyet ailesinin cenaze merasimlerinin bir parçası olduğu anlaşılan bu ritüel, genellikle kurban ritüellerinin sonunda gerçekleşir. Metinlerden içkinin BIBRU kaplarına doldurulduğu ve bu kaptan GAL gibi küçük kaplara aktarılarak dağıtıldığına dair bilgiler de vardır. Daha önemlisi BIBRU’ya doldurulan içkiyi doğrudan içen daha doğrusu içme hakkına sahip tek kişi vardır. O da Hitit kralı…Bu bir ayrıcalıktır ve arka planında son derece stratejik bir ideolojiyi saklamaktadır.
TANRIYI İÇMEK
Hitit metinlerindeki “Tanrıyı içme/ Tanrıya içme/Tanrı kupasından içme” ifadeleriyle karşılık bulan ritüelin arka planını irdelemeden önce, soranı, sorgulayanı kısacası meraklısı çok olan ‘ritüel’ kavramının ne olduğu üzerine genel hatlarıyla birkaç söz söyleyebiliriz.
Tanımı, anlamı, varlığı başlı başına bir sorun olan ritüeller, özellikle sosyal bilimler üzerine kafa yoran araştırmacılar için neden bu kadar çekicidir? Bu noktada Jesper Sørensen’in “çünkü hammaddemizdirler” cevabı oldukça önemlidir. Sørensen’e göre ritüeller hem hayvanlarda hem insanlarda benzer şekilde bulunur, muhtemelen doğuştan gelen bir davranıştır. Örneğin, boz kazlar arasında, çiftleşen bir çift, normalde bir düşmanla savaşmak için kullanılan eylemlerin aynı sırasını, herhangi bir düşmanın varlığı olmadan birlikte gerçekleştirerek karşılıklı bağlarını güçlendirir. Bu aslında hayvanın doğasında bulunan ritüelik bir harekettir daha doğrusu bir hayvanın doğasında bulunan bir davranış ritüelleşmiştir. İnsan söz konusu olduğunda, kökeni biyolojik olan bir davranışın, kültür ekseninde dönüştürüldüğü söylenebilir. Ritüel denildiği vakit akla sadece din ile ilgili uygulamaların gelmesinin nedeni de budur. Ritüel eylemlerin din ile örtüştürülmesi ya da ritüellere dini kimlik kazandırma, insan türüne özgüdür. Ritüel, bireysel olarak icra edildiğinde bile kolektif bir eylem tarzıdır; çünkü gelenek tarafından reçete edilir. Din araştırmalarında ritüelin bu kadar önemli olmasının nedeni inanç denilen ve insana ait bu olgunun erişilebilir göstergesi olmasındandır. Burada döngüsel bir durumun varlığı da söz konusudur. Ritüel, inancın varlığını gösterir; inançlar da ritüelleri açıklamak için kullanılır. İnsanlar inançlar tarafından motive edilen ritüelleri gerçekleştirir fakat ritüellerin varlık nedeni ya da kökeni tek başına inanca atıfta bulunularak açıklanamaz.
RİTÜELLER TOPLUMSAL VE İDEOLOJİKTİR
Ritüeller, yıllar ve kuşaklar boyu tekrarlanarak, kalıcı mesajlarını, yerleştirmek istedikleri değer ve duyguları eyleme çevirir. Bu nedenle toplumsal ve ideolojiktirler. Hititlerin ‘Tanrıyı içmek/tanrıya içmek’ ritüeli, tam da bu noktada durmaktadır. Ritüelin ana ekseninde tanrı ve kralın bulunması; kralın tanrıyı içmesi ya da tanrının onuruna içmesi, bu simgesel davranışın arka planında tanrı-kral bütünleşmesinin yattığını gösterir. Daha doğrusu kralın vermek istediği mesaj bu yöndedir. Kral tanrı ile neden bütünleşmek ister? Hitit krallık ideolojisine göre, Fırtına Tanrısı ve eşi Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Hatti ülkesinin gerçek sahipleridir. Kral ise onların yeryüzündeki yöneticisidir ve mülkleri olanHattuša topraklarının bakımı, genişletilmesi ve çoğaltılmasından doğrudan sorumludur. Hitit halkı önünde tanrıları; tanrılar önünde insanları temsil eder. Bu ‘aracılık’ ona ve aynı zamanda Hitit kraliçesine, Hitit evreninde özel bir yer sağlar. Hitit kralı, ‘tanrı ve insan’ arasında aracı rolü ile evrenin hem kutsal hem insani alanına katılabilme yeti/yetkisine sahiptir. Yaşarken, tanrısallığı paylaşır, tanrının kutsal karakterine ortak olur, öldüğünde ise tanrılaşır. İşte, ‘tanrıyı içme/tanrıya içme eylemi’ bu ideolojinin, muhatabı olan topluluğa benimsetilmesi için kullanılmış oldukça elverişli bir ritüeldir. Bu ritüelle belli ki Hitit krallık ideolojisi her seferinde tekrar tekrar inşa edilmiş, pekiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi ritüeller, her ne kadar dinsel alanla sınırlı mistik uygulamalar olarak kabul edilseler de Hitit örneğinde olduğu gibi iktidarın oluşum ve sürdürülebilirliği noktasında siyasal işlevler üstlenebilirler.
BİTİRİRKEN…
Bira, eski Yakın Doğu söz konusu olduğunda salt bir içecek olmanın ötesinde, fırıncılıkla birlikte tarımsal üretime ivme kazandırmış, bir besin kaynağı olmuş; aynı zamanda emek için en erken ödeme şekli olarak belirmiş; şenliklerden, cenazelere ritüellerde kullanılmıştı. Bira, eski Yakın Doğu söz konusu olduğunda salt bir içecek olmanın ötesinde, üretiminden tüketimine, kullanım alanlarından ticari değerine kültür tarihi açısından ilginç bir çalışma alanıdır.
Eski Yakın Doğu’da bira, bazen, insanın şimdiki zaman algısından uzaklaşmasının, varlığını sorgulamasının belki de cevabını bulamadığı büyük sorularından kaçışının aracıdır. Sorokin’in dediği gibi “tarih denilen süreç yepyeni ve aynı zamanda epeskiyse” birçok şey zannedildiği gibi ya da zannedildiği kadar değişmiyor olabilir!
*Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü, Dr. Öğretim Üyesi